YAŞAM - ANNE - ÇOCUK

Çocuğumla oyun oynayamıyorum diyorsanız…

Günümüz ebeveynlerinin en sık dile getirdiği ama çoğu zaman suçlulukla bastırdığı cümlelerden biri şudur: ‘Çocuğumla oyun oynayamıyorum.’ Bu cümle basit gibi görünse de ardında yorgunluk, zaman yetersizliği, duygusal tükenmişlik, bilinçsizlik ve bazen de kuşaklar arası aktarılmış travmalar yatar. Oyun, çocuk için sadece eğlence değil; aynı zamanda öğrenme, ilişki kurma, kendini ifade etme ve güven geliştirme yoludur. Ebeveyn için ise çocuğun dünyasına açılan eşsiz bir kapıdır. Peki bu kapı neden kapanır ve kapanmaması için neler yapılabilir?

profil
Günseli Erşengün
4.12.2025
Çocuğumla oyun oynayamıyorum diyorsanız…

Oyun, çocuğun dilidir. Henüz duygularını kelimelerle ifade edemeyen çocuk, iç dünyasını oyunla anlatır. Sevinci, korkuyu, kaygıyı, öfkeyi, hatta travmaları… Hepsi oyunun içine gizlidir. Oyun sayesinde çocuk:

● Kendini güvende hisseder

● Sosyal beceriler geliştirir

● Problem çözmeyi öğrenir

● Hayal gücünü ve yaratıcılığını kullanır

● Duygularını regüle etmeyi öğrenir

Ebeveyn oyun arkadaşı olduğunda, çocuk yalnızca eğlenmez; aynı zamanda ‘Ben değerliyim, görülüyorum, anlaşılıyorum’ mesajını alır. İşte bu mesaj, özgüvenin temelidir.


Bir ebeveynin çocuğuyla oyun oynayamamasının arkasında genellikle isteksizlik değil, yük vardır.

1. Zaman yetmezliği: Çalışma hayatı, ev işleri, ekonomik kaygılar derken oyun ‘ertelenebilir bir lüks’ gibi görülür. Gün sonunda fiziksel ve zihinsel yorgunluk, ebeveyni koltuğa çiviler.

2. Duygusal tükenmişlik: Bazı ebeveynler çocuklarına yetemediklerini düşünür, sürekli suçluluk hisseder ve bu da oyuna başlamayı daha da zorlaştırır.

3. Kendi çocukluğunda oyun oynamamış olmak: Oyun kültürü görmeyen, sürekli ‘Uslu dur’ denilen bir çocukluk geçirmiş ebeveyn, yetişkin olduğunda nasıl oyun oynayacağını bilemez. Oyun ona yabancıdır.

4. ‘Ben oyun oynamayı bilmiyorum’ inancı: Bazı ebeveynler oyunu çocuğun işi, öğretmeyi ise yetişkinin görevi olarak görür. Oysa oyun, öğretmenin de en güçlü yoludur.

5. Teknoloji bağımlılığı: Hem ebeveyn hem çocuk ekran başında uzun saatler geçirdiğinde, gerçek ilişki giderek zayıflar.


Ebeveynle kurulamayan oyun ilişkisi çocukta zamanla şu duyguları besleyebilir:

● Görülmeme ve anlaşılmama hissi

● Değersizlik algısı

● İletişim problemleri

● Dikkat sorunları

● Öfke ve içe kapanma

● Aşırı ekran bağımlılığı

Çocuk şunu düşünmez: Annem yorgun, babam çok çalışıyor… Çocuk şunu hisseder: Ben yeterince önemli değilim.

Bu duygu bilinçaltına yerleştiğinde ileriki yaşlarda ilişkileri derinden etkiler.

Oyun, yetişkin için kontrolü bırakmayı gerektirir. Oysa ebeveynlik çoğu zaman kontrol etmek üzerine kuruludur: Düzen, kurallar, sorumluluklar… Oyunda ise lider çocuk olur. Bu da bazı ebeveynleri huzursuz eder. Ayrıca:

● ‘Saçma’ görünmekten korkarlar

● Ciddiyetlerini kaybedeceklerini düşünürler

● Oyunla zaman kaybettiklerini sanırlar

Oysa oyunun içinde geçen 10 dakikalık gerçek temas, bazen saatlerce verilen nasihatten çok daha etkilidir.


Çocuğunuzla saatlerce oyun oynamak zorunda değilsiniz. Önemli olan süre değil, niteliktir.

Günde 10–15 dakika ‘sadece oyun zamanı’

Telefon kapalı, zihin meşgul değil, sadece çocuk ve siz.

Çocuğun lider olmasına izin verin

Oyunu o seçsin, kuralları o koysun; siz sadece eşlik edin.

Mükemmel olmaya çalışmayın

Komik olmanıza, her oyunu bilmenize gerek yok. Sadece orada olun.

Günlük hayatı oyuna çevirin

Mutfakta yemek yaparken yarış, alışverişte sayı oyunu, banyoda köpük hayalleri…

Teknolojiyi birlikte kullanın

Tamamen yasaklamak yerine birlikte oynanan dijital oyunlar bile ilişki kurmak için bir köprü olabilir.

 


Bu cümleyi kuran ebeveynler genellikle kötü ebeveynler değil; aksine çok yorulmuş, çok yüklenmiş ebeveynlerdir. Siz de oyun oynayamıyorsanız önce kendinize şu soruları sormalısınız:

● Ben ne zaman dinleniyorum?

● Ben en son ne zaman sadece kendim için bir şey yaptım?

● Kendi çocukluğumda oyun var mıydı?

● Sürekli yeterli olmamaya mı çalışıyorum?

Kendine şefkat göstermeyen bir ebeveynin çocuğa oyunla şefkat göstermesi çok zordur.


Oyun ‘yapılması gereken bir görev’ haline geldiğinde sihri bozulur. Oyun; gülmek, saçmalamak, hata yapmak, bazen kazanmak bazen kaybetmektir. Çocuk, oyunda ebeveynini kusursuz bir figür olarak değil; insan olarak görmek ister.

Eğer:

● Çocuğunuzla temas kurmakta ciddi zorlanıyorsanız

● Sürekli öfke, tahammülsüzlük yaşıyorsanız

● Oyuna karşı yoğun isteksizlik ve kaçınma varsa

● Çocuk davranış problemleri gösteriyorsa

Bir uzmandan destek almak hem sizin hem çocuğunuz için çok kıymetlidir. Bu bir başarısızlık değil, sorumluluk göstergesidir.


Çocuğunuz sizden sürekli oyun bekliyor olabilir. Siz ise her zaman hazır, enerjik ve istekli olamayabilirsiniz. Bazen yorgunsunuzdur, bazen zihniniz doludur, bazen de sadece durmak istersiniz. Ve bu çok insanidir. Ebeveyn olmak, 7/24 kusursuz bir ilgi hali değildir. Önemli olan her çağrıyı karşılamak değil, bazı çağrılara gerçekten kalbinizle eşlik edebilmektir.

Unutmayın; çocuğunuz sizden en pahalı oyuncakları, en gösterişli etkinlikleri değil, en sıradan anlarda bile sizinle temas kurabilmeyi ister. Beş dakikalık içten bir oyun, saatler süren ama zihnen orada olmadığınız bir zamandan çok daha değerlidir. Asıl besleyici olan, sürenin uzunluğu değil, o anın içindeki bağdır.

Ve bazen sadece yere oturup onun göz hizasından dünyaya bakmak… Bir oyuncağı onun heyecanıyla incelemek… Kurduğu hayali ciddiye almak… Anlattığı küçük bir detayı gerçekten dinlemek… İşte bütün bunlar, bir çocuğun iç dünyasında ‘Ben önemliyim, ben görülüyorum’ duygusunun tohumlarını eker. Bu duygu, ömür boyu taşınır; özgüven olur, güven duygusu olur, sağlıklı ilişkilerin temeli olur.

Unutulmamalıdır ki çocuklar mükemmel ebeveyn istemez. Onlar; hata yapabilen, bazen yorulan, bazen oyunu yarıda bırakmak zorunda kalan ama yine de geri dönmeyi bilen, bağını koparmayan ebeveynlere ihtiyaç duyar. Çünkü çocuk için esas güven; hep güçlü bir ebeveyn görmekten değil; zorlandığında bile onunla bağlantıyı sürdüren bir ebeveyn görmekten doğar.

Kendinize yüklenmeden, ‘Daha fazlasını yapmalıyım’ baskısı altında ezilmeden, küçük ama gerçek temaslara alan açtığınızda, zaten çocuğunuz için ‘yeterince iyi’ olmuş olursunuz. Ve çoğu zaman bir çocuk için bu, mükemmelden çok daha kıymetlidir.

Önceki ve Sonraki
Haberler