YAŞAM - SEYAHAT

Mistik bir seyahat: Konya

Pandemi koşullarına uyarak bir iki günlük kısa bir yolculuk yapmak isteyenler için Konya iyi bir alternatif olabilir. Tarihi geçmişi çok eski çağlara uzanan bu mistik şehirde, Selçuklu, Osmanlı ve Cumhuriyet döneminden zenginlikleri keşfedip dolu dolu iki gün geçirebilirsiniz. Gazeteci Yeşim Nur Mantaş Konya notlarını paylaştı...

profil
BT Ekip
2.04.2021
Mistik bir seyahat: Konya

Bir yılı deviren ve ne kadar istemesek de hayatımızın bir parçası olan pandemi en çok seyahat hayallerimizi suya düşürdü. Ha bugün, ha yarın azalacak dediğimiz vaka sayılarının artması doğrusu beni de rahatsız etmiyor değil. Ancak yol tutkum ağır bastı ve ne zamandır ziyaret etmek istediğim Konya’ya doğru yola çıktım aracımla.

Bu yazıyı kaleme almadan haftalar önce karlı bir kış günüydü. Otoban üzerinden yaklaşık yedi saatlik bir yolculuğun sonunda giriş yaptığım Konya beni beyaz örtüsüyle karşıladı. 1925-1927 arasında Konya Lisesi’nde öğretmenlik yapan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’de bahsettiği Konya’ya dair satırlar geldi aklıma: "Konya, bozkırın tam çocuğudur. Onun gibi kendini gizleyen esrarlı bir güzelliği vardır” demiş tanınmış yazar. Gerçekten de lapa lapa yağan karın altında şehir son derece mistik bir havaya bürünmüştü. 


Türkiye’nin yüzölçümü bakımından bu en büyük şehri, 2 milyon 250 bin kişilik nüfusu ile kalabalık olma bakımından yedinci sırada geliyor. Pandemi dolayısıyla sekteye uğramış olsa da, Konya’ya her yıl yüzbinlerce kişinin gelme sebebi kuşkusuz gönüller sultanı Mevlana Celaleddin Rumi. Özellikle Şeb-i Arus törenlerinin olduğu Aralık ayında Hz Mevlana’nın makamı ziyaretçi akınına uğruyor.

İçinde bulunduğumuz olağanüstü şartlarda şehir son derece sakin görünüyordu. İlk durağım konaklayacağım Hich Hotel oldu. Burası sekiz yıldır hizmet veren, 13 odalık sıcak atmosferli, ev havasında bir butik otel. Küçük dediğime bakmayın, Tripadvisor’da altı yıl üst üste ‘Traveller’s Choice’ Ödülü’nü almış. Farklı bir enerjisi var. Bunda 200 yıllık, restore edilmiş bir binada ve  Mevlana Müzesi ile karşı karşıya diyebileceğimiz bir konumda hizmet veriyor olması da etkili. Odalarının hepsinin isimleri var. Ve bu isimler sağdan sola ve soldan sağa okunduklarında anlamlı. Mesela Atlas-Salto, Zaman-Namaz gibi. Ev reçelleriyle zenginleştirilmiş bir kahvaltı ve hem Selçuklu mutfağının hem de Dünya mutfaklarının farklı lezzetlerinin sunulduğu akşam yemeği var. Bir de çok güzel bir alışkanlıkları var ki, yolculadıkları bütün misafirlerinin ardından su döküyorlar...  


Konya, halk arasında düz ayak diye tabir ettiğimiz bir şehir. İnsanı yormuyor. En önemli tarihi mekanlar şehrin merkezinde ve rahatlıkla yürünerek ulaşılabiliyor. Bu yüzden tavsiyem spor ayakkabılarınızı giyin ve sıkı bir yürüyüşe hazır olun. İlk durak elbette ki Mevlana Müzesi. Hemen hatırlatalım Covid-19 önlemleri kapsamında tüm müzeler, tarihi mekanlar sabah 10.00 civarı açılıp öğleden sonra 15.30 civarında kapanıyor.

Hoşgörü denince akla gelen ve düşünceleriyle sadece bu coğrafyayı değil tüm dünyayı etkileyen Mevlana Celaleddin Rumi’nin Dergahı günümüze kadar korunmuş ve müzeye çevrilmiş. Toplam 16 bin metrekarelik bir alan içinde bulunuyor. 1926’dan beri aktif olan müzeyi sabah açılışla birlikte her gün yüzlerce kişi ziyaret ediyor. Karakteristiği olan yeşil kubbesi bugünlerde restore ediliyor. İçinde Hz. Mevlana’nın türbesinin yanı sıra aile büyüklerinin ve Mevlevi büyüklerinin sandukaları bulunuyor.


Mevlana Türbesi’nden sonraki ikinci durak elbette Şems-i Tebrizi Türbesi. Türbe ve Mescid birbirine bitişik. Klasik Selçuklu kümbeti tipindeki türbenin üstü sonradan kurşun bir çatı ile örtülmüş. Kubbenin altındaki büyük sandukada Şems-i Tebrizi’nin naaşı olduğu söyleniyor. Şems ve Mevlana’nın yol arkadaşlıklarının hikayesini duymuşsunuzdur. Tebrizli Şems bir gün geldiği Konya’da Mevlana ile tanışır. Yüksek mevkili bir hoca olan Mevlana Şems’in müridi olur. Ancak bu yakın dostluk yüzünden pek çok kişi Şems’e düşman olur. Mevlana’nın kızıyla evlenen Şems bir süre sonra ortadan kaybolacaktır. Kimilerine göre öldürülmüş, kimilerine göre Tebriz’e dönmüştür. Bugün, Şems’in pek çok farklı yerde makamı olduğu rivayet edilir.


Bu iki etkileyici mekanda günün önemli bir bölümünü geçirebilirsiniz. Bir sonraki durağınız ise yine yürüme mesafesindeki Aziziye Camii. Bu arada öğreniyorum ki pandeminin getirdiği kısıtlamalar sırasında, hem T.C Kültür Bakanlığı hem de Konya Belediyesi’nin şehrin merkezindeki çalışmaları hız kazanmış. Hayatımızı sekteye uğratan pandemi geride kaldığında bambaşka bir Konya ile karşılaşacakmışız. Gelelim Aziziye Camii’ne... Klasik Osmanlı ve Barok mimarisi özelliklerini taşıyor. Aslında önceleri başka bir camii yer alıyormuş burada. Ancak 1867’de bina yanınca Sultan Abdülaziz ve annesi Pertevniyal Valide Sultan’ın himayelerinde bu yeni camii yaptırılmış. Yapımında ‘gödene’ taşının kullanıldığı camiinin en önemli özelliği kapılarından daha büyük dev pencerelere sahip olması. Elbette bu içeride harika bir ışığı olanaklı kılıyor.


Konya merkezde daha ziyaret edilecek çok camii var. Ancak kısıtlı zamanda farkı yerler görmek istiyorsanız, dede mesleği keçeciliği sürdüren aynı zamanda 44 yıllık semazen olan Celalettin Berberoğlu’un atölye-dükkanını ziyaret etmelisiniz. Burası sohbete gelen ziyaretçileriyle bir buluşma noktası olmuş aynı zamanda. Keçecilik Berberoğlu’na dededen miras. Hem keçeden ürünler yapıyor, hem öğrenci yetiştiriyor. Yünün, keçe ve sikke olana kadar geçirdiği aşamalarla, insanın kamil insan olma yolunda geçirdiği zamanın inanılmaz benzediğini söylüyor. Gün içinde mutlaka ziyaretçileri oluyor, onlarla sohbet ediyor. Oldukça keyifli, zihin açıcı sohbetler bunlar... Çevresindeki hemen herkes ‘dede’ dese de o bir yol gösterici olmadığını, hayatın ona verdiklerini insanlarla paylaştığını vurguluyor. Geçen aylarda ‘Mistik Yalancı’ diye bir de kitabı yayınlanan Berberoğlu, Perşembe akşamları Instagram’da kitabından bölümler okuyor. Tavsiyem şehir merkezindeki turunuzu bitirdikten sonra atölyeye gelmeniz... Çünkü sohbet bir koyulaştı mı, kalkıp başka bir yere gitmek istemiyosunuz.


Doğrusu yürüyüş mesafesinde değil... Pandemi sebebiyle ben orada olduğum sırada ziyarete kapalıydı ama şimdilerde ziyaret edilebiliyor. Bir tek Pazar günleri kapalı. 7600 metrekarelik bir alana sahip bahçeyi görenler görmeyenlere anlatıyor. Bu alanın 3500 metrekaresi gezi alanı. 1600 metrekarelik kelebek uçuş alanı 15 tür kelebeğe doğal yaşam alanı sunuyor. Kelebekleri burada gözlemlemek mümkün. Ayrıca bahçede 98 türe ait 20 bin bitki bulunuyor. Bahçede bir de böcek müzesi var. Doğa ve bahçe ile ilgili eğitimler veriliyor. Konya Tropikal Kelebek Bahçesi Avrupa’nın en büyük kelebek uçuş alanına sahip... 

Mutlaka okuyun: Bergama'ya gitmek için 3 neden


Önceki ve Sonraki
Haberler
istanbul psikolog psikolog