YAŞAM - SEYAHAT

İstanbul keşifleri: Hıdiv Kasrı

Üç imparatorluğun başkenti İstanbul dünyanın en özel şehirlerinden biri... Tarihi, mimarisi ve doğası ile büyüleyen İstanbul'u tarihçi yazar Meliha Nur Çerçinli ile keşfediyoruz. Ve bu hafta Beykoz Çubuklu sırtlarında yer alan, eşsiz çinileri ve vitraylarıyla ünlü Hıdiv Kasrı'nı yakından tanıyoruz.

profil
BT Ekip
07.10.2020
İstanbul keşifleri: Hıdiv Kasrı

Osmanlı devletinde Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde, halkın yönetimini, sosyal ve kültürel yaşamını yeniden yapılandıracak mahiyette reformsal düzenlemeler yapılmıştır. Öncelikle düşünce dünyasında gerçekleşen bu değişimler, zaman içinde somut -daha görünür oldukları- alanlarda kendilerini göstermeye başlamıştır. Bu yeni açılım, sanatın devreye girmesiyle ifade imkanı bulmuş ve inşa edilen yeni yapılarla şehrin içinden geçmekte olduğu dönem kayıt altına alınmıştır. Günümüzde de Avrupa’da etkisini gösteren modern sanat akımı “art nouveau” tarzında inşa edilen yapılar, aynı misyonu yansıtan eserler olarak halen varlığını sürdürmekte ve tarihte yolculuk yapmak isteyenlere zarif süslemeleri, özel tasarımlarıyla görsel bir şölen sunmaktadır... Beykoz Çubuklu sırtlarında yer alan, eşsiz çinileri ve vitraylarıyla ünlü Hıdiv Kasrı bu şahitliğin bir ürünü olarak görülmeye değerdir. Öyle ki bu yapı, her yeni ziyaretçisinin zihninde  aydınlanmayı bekleyen bir dönemi gün yüzüne çıkarmaktadır...


Kavalalı Mehmet Ali Paşa sülalesinden gelen Abbas Hilmi Paşa tarafından 1907’de yapımına başlanan inşaat için toplamda 150 bin altın harcandığı biliniyor. Mimarının İtalyan Delfo Seminati olduğu ifade edilmektedir. Kasrın yanında İstanbul Boğazı'nı gören bir kule inşa edilmiştir. Genel anlamda sadeliğin ön planda tutulduğu yapıda, mermer çeşmeler ve  kararınca kullanılan altın varaklar dikkat çekmektedir. Girişte şöminenin olduğu bir salon ve üst katta iki yatak odası vardır. 1944 yılında Abbas Hilmi Paşa’nın vefat etmesinin ardından yapı el değiştirmiştir. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu adına Çelik Gülersoy tarafından 1984'te restore edilmiştir. 


Şu an Beltur tarafından  kafe ve restoran olarak işletilmekte olan Hıdiv Kasrı’na ister kahvaltı ister kahve keyfi yapmak için gidebilirsiniz. Kasrın pencerelerinden bakıp fotoğraf çekmek isteyebilirsiniz lakin öncelikle muhteşem bahçede kısa bir yürüyüş yapmanızı, kasrın biraz daha yukarıda kaldığı yan alanlardayken yapının ihtişamını seyreylemeniz tavsiye olunur.


Bu muhteşem bahçeyi fotoğraflarken farklı perspektifler içeren bir ahenk yakalayabilirsiniz. Ama uyarmamız gerek; Boğaz havasının koru ile birleşmesinin verdiği ferahlığı nefesinizde hissettiğinizde bu güzel şehrin tüm tarihi yapılarını gezme ve değişen mevsimleri, yağmuru, güneşi, baharı olay yerinde inceleme ve gözlemleme isteği artık  dizginleyemeyeceğiniz bir tutku haline gelebilir.


Madem Hıdiv soyundan bahsettik yazımızda, bir iki satır daha eklemek isterim. Bu kasra her gittiğimde -yapıdan bağımsız olsalar da- Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın kızı prenses Zeynep’i ve Yusuf Kamil Paşa’yı düşünürüm. Yaptırdıkları Zeynep Kamil Hastanesi’nin  150. yıl davetinde Yusuf Kamil Paşa’nın bir yakınını dinleme fırsatı bulmuştum. Hayırsever çiftin dillere destan bir aşk hikayesi var. Tarih ve sinemaseverlerin hayranlıkla izleyeceği çok güzel bir dönem filmi olabilir. Belki başka bir yazımızda çiftin bağışladığı konaklara, şiir söyleşilerine ve hayır işlerine, ayrılıp kavuşmalarla geçen sürgün günlerine değinebilir bu minvalde yeniden bir hatırlatma yapabiliriz...

Mutlaka okuyun: İstanbul Keşifleri: Kız Kulesi


Önceki ve Sonraki
Haberler