YAŞAM - SEYAHAT

Avrupa Birliği’nin ve çikolatanın başkenti Brüksel

1830 yılında Hollanda’dan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden Belçika, I. ve II. Dünya Savaşlarında Almanya tarafından işgal edilmiş. Savaşlardan zarar gören başkent Brüksel ise neredeyse son iki yüzyılda yeniden inşa edilen bir şehir. Avrupa Birliği’nin üç ana kurumuna ev sahipliği yapan Brüksel, aynı zamanda Avrupa Birliği’nin ve Nato’nun başkenti olarak kabul ediliyor. Dolayısıyla bu durum şehre bürokratik ve kasvetli bir hava veriyor. Bununla birlikte waffle, bira, patates kızartması, midye ve çikolatanın da ana vatanı olarak kabul edilen Brüksel, hafta sonunuzu keyifle değerlendirebileceğiniz bir şehir. Betül Cebeci, Brüksel’i yazdı

profil
BT Ekip
20.01.2024
Avrupa Birliği’nin ve çikolatanın başkenti Brüksel

İstanbul’dan Brüksel’e yolculuk uçakla 3 saat 25 dakika sürüyor. Brüksel’de iki adet havaalanı bulunuyor. Türkiye’den kalkan uçakların ineceği havaalanı uçuş yaptığınız firmaya göre değişiyor. THY ile uçuş yapıyorsanız Brüksel Havaalanı’na, Pegasus ile uçuş yapıyorsanız Brüksel Charleroi Havaalanı’na iniyorsunuz. Eğer havaalanından şehir merkezine transferinizi önceden ayarlamak isterseniz, ineceğiniz havaalanının hangisi olacağını kontrol etmenizde fayda var. Brüksel Havaalanı’ndan şehir merkezine tren, otobüs ya da taksi ile ulaşım sağlayabilirsiniz. Hangi seçeneği tercih ederseniz edin ortalama 20-25 dakika gibi bir sürede şehir merkezine ulabilirsiniz. Daha çok low cost firmaların iniş yaptığı Brüksel Charleroi Havaalanı ise Brüksel’e 55 km uzaklıktaki Charleroi şehrinde bulunuyor. Özellikle havayolu şirketlerinin uçak bileti kampanyalarında çok uygun fiyatlara bu havaalanına iniş yapan uçaklarda yer bulabilir ve seyahatinizi planlayabilirsiniz. Brüksel Charleroi Havaalanı’ndan Brüksel şehir merkezine ulaşım için Flibco adı verilen otobüsleri kullanabilir, yaklaşık 1 saat içinde Brüksel şehir merkezinde olabilirsiniz.


Belçika Avrupa Birliği üyesi olduğundan bordo pasaportlu Türk vatandaşlarının ülkeye girebilmesi için Schengen vizesine sahip olmaları gerekiyor. Yeşil pasaporta sahip olanlar Belçika’ya vizesiz bir şekilde seyahat edebilirler. 


Brüksel’de Avrupa Parlamentosu gibi önemli binaların bulunduğunu göz önünde bulundurursanız, şehre bürokrasinin verdiği griliği çok net hissedebilirsiniz. Kuzey Avrupa’nın iklim şartlarının sertliğini bu griliğe eklerseniz, Brüksel’e kış aylarında gitmek istemeyebilirsiniz. Bu nedenle Brüksel’i ziyaret etmek için en ideal aylar Eylül–Ekim veya Mayıs–Haziran olacaktır. Ağustos ayında bir seyahat planlıyorsanız, Grand Place’te gerçekleştirilen festivale katılmak eğlenceli bir etkinlik olacaktır. Genellikle Benelux turlarında günübirlik gezilerle keşfedilmeye çalışılsa da şehir kesinlikle daha fazla zamanı hak ediyor. 


Brüksel’de konaklama için pek çok alternatif bulunuyor. Ancak bu şehirde konaklamanın pahalı olduğunu bilmelisiniz. Özellikle eski şehir merkezi olarak bilinen Grand Place ve çevresindeki konaklama seçenekleri oldukça yüksek fiyatlı olabiliyor. Bununla birlikte merkez tren garına, metro istasyonuna, gezilecek tarihi yapılara ve yeme, içme, eğlence mekanlarına yakınlığı nedeniyle bu bölgeyi tercih etmek isteyebilirsiniz. Konaklayabileceğiniz bir diğer bölge ise merkezin güneyinde yer alan Ixelles bölgesi. Şehrin hesaplı konaklama seçenekleri sunan bölgelerinden biri olan Ixelles’ten eski kent meydanı çevresindeki tarihi yapılara 20 dakika gibi kısa bir sürede yürüyerek ulaşabilirsiniz. Bölgede çok sayıda kafe, bar ve restoran ile alışveriş yapabileceğiniz birçok mağaza bulunuyor. Eğer müzeleri gezmeyi seviyorsanız ve önceliğiniz bu ise, konaklamak için şehrin European Quarter bölgesini tercih edebilirsiniz. Saint Gilles, Les Morelles ve Saint Joose ten Noode ise hem hesaplı bir şekilde konaklayabileceğiniz, hem de Brüksel’in yerel kültürünü tanıyabileceğiniz bölgelerden bazıları.


Brüksel seyahatiniz için iki günlük bir süre ayırmanız yeterli olacaktır. Tarihi yerleri gezmeyi seviyorsanız, gezinize Brüksel’in en önemli meydanı olarak kabul edilen Grand Place’ten başlamalısınız. Brüksel’in ruhunu hissedebileceğiniz bu meydanda Brüksel Belediye Binası gibi Barok mimari tarzındaki pek çok yapıyı ziyaret edebilirsiniz. Gotik mimari tarzının en iyi örneklerinden olan St. Michael ve St. Gudula katedrali ise şehirde gezebileceğiniz diğer tarihi yapılardan biri. Brüksel’in bu sembolik yapısı, günümüzde hala kraliyet ailesinin düğün ve cenazelerine ev sahipliği yapıyor. Brüksel Kraliyet Sarayı ise özellikle yaz aylarında halkın ziyaretine açılan, Kraliyet ailesinin ofis olarak kullandığı ve görülmesi gereken bir diğer yapı. Müze gezmeyi sevenlerdenseniz; Müzik Enstrümanları Müzesi, Belçika Karikatür Müzesi, Brüksel Şehir Müzesi, Horta Müzesi ve Çikolata Müzesi kesinlikle ziyaret etmeniz gereken noktalar olacaktır. Bir kristalin 15 milyar kat büyütülmüş moleküler birleşimini yansıtan ve ilk bakışta müze olduğu pek anlaşılmayan Atomium ise içinde bulunan restoran ve seyir terası ile seyahatseverlerin ilgisini çekmeyi başarıyor.  Özellikle bahar ya da yaz aylarında şehri ziyaret ediyorsanız veya gezinizi çocuğunuzla planladıysanız, şehrin yeşil alanları olan Brussels Park, Mont Des Arts ve Cinquantenaire Park’ı ve içindeki Zafer Takı’nı listenize eklemelisiniz. Kentin sembolleri arasına girmeyi başaran ve işeyen bir çocuğu tasvir eden Manneken Pis heykeli ise oldukça ilginç ve eğlenceli. Heykelin 900 parçalık bir kostüm dolabı bulunuyor ve özel günlerde kıyafetleri değiştiriliyor. Son olarak şehirde alışveriş yapmak istiyorsanız Galeries Royales Saint – Hubert’e uğramalısınız. Genellikle lüks markaların sergilendiği bu pasajda yapılacak tek şey alışveriş değil elbette. Binanın etkileyici dekorasyonu ve cam ağırlıklı mimarisi pasajı, görülmeye değer yerlerden biri yapıyor.   Bonus: Şehirde iki günden fazla zamanınız varsa, trenle ortalama 1-1.5 saat uzaklıktaki Brugge, Gent, Antwerp gibi diğer Belçika şehirlerini gezinize dahil etmek iyi bir fikir olacaktır. Birden fazla ülke görmek istediğiniz bir gezi planlıyorsanız; Brüksel’den Amsterdam, Paris ve Lüksemburg’a kolayca geçebilirsiniz.


Brüksel denilince akla ilk gelen lezzet elbette ki çikolata oluyor. Çikolatanın ana vatanı olarak bilinen Brüksel’de çikolata almak için pek çok mağaza bulunuyor. Galeries Royales Saint – Hubert’e uğrayıp Wittamer, Gorne Port Royal ya da Godiva ve Leonidas’dan birbirinden lezzetli sanat eseri gibi çikolata paketlerini valizinize doldurabilirsiniz. Brüksel’de yiyeceğiniz waffle ise size bambaşka bir lezzet şöleni vadediyor. Sert ve şekerli bir hamurla hazırlanan waffle’lara bir de Belçika çikolatası eklendiğinde tadı damağınızda kalıyor. Etrafa mis gibi kokular yayan waffle’ları hemen her köşe başında bulunan stantlardan alıp elinizde yiyebilir ya da Grand Place’te bulunan tarihi kafelerde deneyebilirsiniz. Brüksel’e gelip midye yemeden dönmek tabii ki olmaz. Chez Leon’da midyenin her çeşidini keyifle deneyebilirsiniz. Midyenin yanında Belçika ile özdeşleşen patates kızartması zaten servis ediliyor ancak elde yemek isterseniz birçok sos seçeneği ile beraber hemen hemen her sokakta da patates kızartması bulabilirsiniz. Avrupa’da en çok bira çeşidine sahip olan ülkelerden biri Belçika diyebiliriz. Durum böyle olunca; Brüksel seyahatinizde mutlaka uğramanız gereken, 2000 çeşit biranın bulunduğu Delirium Cafe, Belçika’nın bira zenginliğini gözlemleyebileceğiniz ve tadabileceğiniz bir yer. 2000 çeşit bira arasından hangisini seçeceğinize karar veremiyorsanız, 1791’de kurulan Boosteels bira fabrikasının ürünü olan Kwak marka birayı deneyebilirsiniz. 


Brüksel, sahip olduğu büyük yeşil alanlarıyla çocuklu seyahat için oldukça uygun bir ülke. Şehri gezerken bebek arabası kullanmakta zorlanmayacağınız gibi hijyen konusunda da bir sorun yaşamazsınız. Son zamanlarda çok fazla göç almış olmasına rağmen şehir oldukça güvenli ve yalnız seyahat etmeye de uygun. Brüksel seyahatinizi farklı şehirler ya da ülkeler görerek zenginleştirmeyi planlıyorsanız arkadaş grubunuz ya da partnerinizle seyahat etmek de eğlenceli olacaktır.


Önceki ve Sonraki
Haberler