YAŞAM - ANNE - ÇOCUK

Helikopter anne-babaların çocuk üzerindeki etkisi

Bir helikopter gibi, çocuğun üzerinde süzülen ve denetim halinde olan ebeveynlik çocuğunuzu nasıl etkiler hiç düşündünüz mü? Uzman psikolog Duygu Karaer, helikopter ebeveynliğin çocuk gelişimine olan olumsuz etkilerini yazdı.

profil
Duygu Karaer
07.03.2018
Helikopter anne-babaların çocuk üzerindeki etkisi

Ebeveynlik tipleri geçmişten günümüze çeşitli şekillerde isimlendirildi, tanımlandı. Bu çeşitlerden en dikkat çekici olanlardan biri, ’helikopter ebeveyn’ kavramını ele almak isterim. Aşırı kontrolcü, aşırı korumacı, tavırlarıyla dikkat çeken, sorumlu anne-baba olmaktan öte bir durumdan bahsediyoruz. Bir helikopter gibi, çocuğun üzerinde süzülen ve denetim halinde olan ebeveynlik. Kısacası, çocuğun, yaşına göre değerlendirildiğinde kendi başına yapabileceği her şeyi anne-babanın onun yerine yapması anlamına gelir.

Helikopter Olma İhtiyacı Nereden Gelir?

-Öncelikle bunu ebeveynin kendi ihtiyacı, yani kendi çocukluğundan yarım kalan işleri tamamlamaya duyulan arzu olarak açıklayabiliriz.

-‘Yardımcı’ olduğunda çocuğunun hayatta daha az üzüleceğine, daha az kaygı yaşayacağına inanan ebeveyn olmak diğer bir sebep olabilir.

-Son olarak, herkes çocuğunu birçok değişik yöntem, trend olan ebeveynlik akımları, eğitim, kurs ve hobilerle donatırken hissedilen geri kalmama mecburiyeti, yani sosyal baskıdan söz edebiliriz. Özellikle kadınlar arası rekabet duygusu düşünüldüğünde bu baskı da çok anlaşılır geliyor.

Helikopter Anne-Babanın Çocuğunu Neler Bekliyor?

Bağımsızlaşmakta zorluk. Çok küçük yaşlardan itibaren türlü işlerinin ve sorumluluklarının anne-baba tarafından üstlenilmesi sonucunda, çocuk kendi başına bir işi tamamlamayı öğrenemiyor. “Ben toplamazsam odası dağınık öylece duruyor!”, “Başı boş bırakınca olmadık kıyafetler giyiyor!”, “Bu proje ödevini ona bıraksak, iyi bir not alamayacak.” gibi sözler, çocuk için en iyisini isteyen bir anne-babaya ait olabilir. Fakat sonuç, yetişkinliğine bu ve benzeri işleri yapmakta zorlanarak yürüyen bir çocuk olacaktır.

Yenilgiyi tadamamak. Çocukluk yıllarında bir şeyi istemek, çabalamak, yenilmek, daha çok gayret etmeyi öğrenmek ve nihayetinde başarıyı tatmak eşsiz bir tecrübe. Bundan mahrum büyümüş bir çocuk, yetişkinlikte ayağı takıldığında ağır bir yıkım yaşayabilir. Burada, çocuğun önündeki tüm engelleri pürüzsüz hale getirip yolu tertemiz yapan, çocuğun yenilmesine müsade etmeyen anne babayı temsilen ‘çim biçme makinası tipi bir ebeveyn’e de gönderme var.

Sana güvenmiyorum mesajı. Çocuğun kendine bakışının, anne-babanın bakışıyla şekillendiğini düşünürsek, mesajı şöyle seslendirebiliriz: “Senin bu işi başaramayacağını düşünüyorum, ama başarmış hissetmeni istiyorum, o halde ben senin yerine yapayım.” Hal böyle olunca çocuğun kendine güvenmesi nasıl olabilir siz düşünün…

Dünyaya güvenmiyorum mesajı. Her daim korunmaya ve düşünülmeye muhtaç olduğunu hissederken çocuk, insanlara ve dış dünyaya güvenmekte zorlanacaktır. Kendisinin üstesinden gelemeyeceği tehditleri bertaraf edecek anne-baba olmalıdır. Bu da beraberinde kaygı bozukluklarına yatkın bir yapıyı getirebilir, ne de olsa dünya tehlikeli bir yerdir ve her an zarar görebilir.

Kendilik algısında boşluk. Bunu, helikopterin gürültüsünden çocuğun kendi sesini duyamaması olarak betimleyebiliriz. Anne babanın kapladığı yer o kadar büyüktür ki, çocuğun kendini keşfetmesi, tanıması ve gerçekleştirmesi mümkün olamaz. Ufukta, ebeveynin çizdiği yüksek idealde, adeta şişirilmiş ama içi doldurulmamış bir profile bürünen, narsistik kişilik yapısına yatkın bir çocuk olması muhtemel.

Duyguları bastırmak. Ebeveynler çocuğun duygularını görmek ve geri yansıtmak işlevini yerine getiremediğinde bir bastırma mekanizması gelişebilir. Anne baba çocuğa bakıp duygularını okuyup tanıyamayınca çocuk da kendi duygularına yabancı kalır. Yani, çocuğun duyguları sıklıkla yüzeye çıkamayan bir yerde birikerek engellenir.

Depresyon. Çocuk bastırdığı duyguları kendi içine yöneltir dedik, peki duyguları orada saklı tutmanın bedeli ne olur dersiniz? Duyguları bastırmak zor bir iştir. Özellikle öfke gibi ‘hararetli’ duyguları denetim altında tutmak büyük efor ister. Çocuk farkında olmasa da, bu durum ruhsal enerjisinin çoğunu alır, dolayısıyla geriye daha durgun, bitkin, depresif bir tablo kalma olasılığı var.

Yeme Bozuklukları. Çocukluktan yetişkinliğe uzanırken, ortaya çıkabilecek bozukluklar sırada bekler. Kişi, kontrolünün kendi ellerinde olmadığını hissettiği hayat üzerinde söz sahibi olma ihtiyacını bir şekilde gidermelidir. Bunu, aldığı besinleri ve beden görünümünü aşırı derecede kontrol ederek veya tam tersi, adeta içindeki ‘boşluğu’ doldurmak istercesine aşırı yemek yeme davranışı geliştirerek yapmaya yönelebilir.

Empati eksikliği. İnsanoğlu empatik olmayı nereden öğrenir diye düşünecek olursak, cevabı yine insandır. Dünyaya geldiğimizde ilk ilişkileri kurduğumuz bakım verenler bize empatiyle yaklaştıklarında, duygularımızın anlaşıldığını ve taşındığını hisseder ve bu beceriyi yaşayarak öğreniriz. Çocuk bunu alamadığında, haliyle başkalarına sunabilmesine imkan yok.

Peki Ne Olacak?

Öncelikle panik yok! Tüm bu sonuçlar karamsar bir tablo çiziyor ve ‘Çocuğumuzun iyiliğini düşünmek bu kadar da korkunç sonuçlar doğuramaz’ dedirtiyor olabilir. Elbette her ailede, aynı nedenler aynı sonuçlara sebep olmayabilir. Burada önemli olan, tüm bu sebep-sonuç zincirinde sizden bir parça var mı, bunu fark edebilmek.

Ebeveynlik bir miras gibi nesilden nesile geçirilen bir kültür. Her bireyin kişisel bir tarihi ve tıpkı ulusal tarih incelemelerinde olduğu gibi, geçmişten bugüne gelen etkileri var. Siz çocukken kendi ebeveynlerinizden ne aldınız, bugün ne veriyorsunuz, bütün bunları fark etmek ve çocuğunuza aktarırken iyi bir süzgeçten geçirerek sunmak gerekiyor.

Çocuğunuzun kararlarına, zevklerine, tecrübe edinmesine alan tanımak için geç değil. Gideceği okul, seçeceği bölüm, yabancı dil, kıyafet, saç modeli ve onu kendine has yapan ne varsa, bir adım geriden izleyip, sadece gerçek bir tehlike olduğunda varlığınızla ona güvende hissettirmek çok daha sağlıklı olacak.

İngiliz Psikanalist Winnicott’un tanımladığı ‘yeterince iyi annelik’ kavramı, ihtiyaçları dört dörtlük karşılayabilen bir ebeveyn olmayı değil, sadece gerçekten ihtiyaç duyduklarını karşılayan bir ebeveyn olmayı önererek, izlenmesi gereken yolu bize en iyi şekilde anlatıyor. Sözün özü, yeterince iyi olmaya çalışmak yeterli, fazlasına gerek yok.

Önceki ve Sonraki
Haberler