İYİ HİSSET - SAĞLIK

Sevilme arzusu ve terk edilme korkusu

Geçmişte, özellikle de çocukluğumuzda yaşadığımız her şey, bugünkü bizin temellerini oluşturuyor. Çocukluğunda yeterli sevgi ve ilgi görmeyen yetişkinler, bu ‘açlık’larını yaşadıkları romantik ilişkilere de yansıtıyor. Ya terk edilme korkusuyla kendilerini ilişkilerine yeterince veremiyor ya da bir daha sevilmeme korkusuyla partnerlerine yapışıyorlar ve terk edildikleri takdirde dünyaları kararıyor

profil
Psikolog Dr. Feyza Bayraktar (Klinik Psikolog)
2.12.2022
Sevilme arzusu ve terk edilme korkusu

Romantik ilişkilerde ayrılık- özellikle de partnere karşı yoğun duygular hissediliyorsa- hayatın en acı deneyimleri arasında sayılabilir. Sevilen kişi ölmemiştir, hayattadır ama ayrılıklar da bir tür kayıptır ve yas sürecini beraberinde getirir. Ayrılık, özellikle de taraflardan bir tanesinin talebi üzerine gerçekleşiyorsa, ayrılmayı istemeyen kişi için süreç daha da zorlu olabilir. Ayrılığı kabul etme süreci sancılı ve uzun geçebilir. Herkesin ilişkilenme biçimi farklıdır. Yalnız, bir kişinin ilişkilenme biçimi sağlıklı olmadığı zaman, ilişki sürecini ve dolayısıyla ilişkinin bitme sürecini de sağlıklı bir biçimde yönetmesi oldukça zorlayıcı olabilir.

Çocukluk döneminde, ebeveynleri tarafından sevildiğini, onaylandığını, takdir edildiğini hissetmeyen, güvenli bağlanmayı deneyimleyemeyen, öz değer problemi yaşayan çocuklar; yetişkinlik dönemlerinde romantik ilişkilerde problem yaşayabilirler. Bir kişiye güvenip onunla yakın bir ilişki kurmakta zorlanabilirler.

Aslında yakın ilişkilenme korkusunun arkasında çoğunlukla terk edilme korkusu yatar. İlişkilerde duygusal yakınlaşmaya dair kaygı hisseden, partneri ile bağ kurmaktan kaçınan kişiler -farkında olmadan da olsa- genellikle ‘terk edilmeden önce terk eden’ olma eğilimindedirler. İlişki sürecinde kontrolü dışında gelişen yakınlaşmaya karşı kendilerini duygusal olarak koruma isteğiyle geri çekilip ilişkiyi sonlandırabilirler. Bazen ilişkiyi bitirmekle ilgili herhangi bir konuşma yapma ihtiyacı bile hissetmezler. Bu, geride kalan kişi için anlamlandırılması oldukça güç bir durum olabilir.


Terk edilme korkusu bazen de ‘yakınlaşmaktan kaçınan’ ya da ‘ilişkiyi terk eden’ olarak değil; partneri tarafından terk edilmemek için elinden geleni yapma, terk edilmekle ilgili yoğun kaygı hissetme ve herhangi bir terk edilme ihtimali karşısında durumu kabul etmekte güçlük çekme, yoğun tepki verme şeklinde kendisini gösterebilir. Karşısındaki kişiye yoğun öfke, nefret duyabildikleri gibi aynı anda da onunla birlikte olmak isterler. Kendi rızaları olmadan gerçekleşen bir ayrılık durumunda ise ilişkiyi tekrar başlatmak için ellerinden geleni yapabilirler. Ayrıldığı partneri ile sürekli iletişim halinde olmayı isteme ve mesajlaşma, arama ya da mesaj atma yoluyla iletişimi devam ettirme, sosyal medya üzerinden sürekli onu stalklayarak ne yaptığını bilmek isteme; bu kişilerin en sık başvurduğu tutum ve davranışlar arasındadır. ‘Aşk’ olarak tanımladıkları duygu çoğunlukla sevilme isteği ve kendilik değerini ilişki üzerinden tanımlama olarak özetlenebilir. İlişkinin bitmesi sevilmeye değer olmadığını düşünme ve sevilebilecekleri bir ilişki içinde bir daha asla olamayacakları endişesini beraberinde getirir. Başka bir ilişki başlayana kadar zihinlerinin eski partnerlerinde olması mümkündür. Kendilerini ilişkileri üzerinden tanımlar, hayattaki yegane duygusal beslenme kaynağı olarak da romantik ilişkileri kullanırlar. 


Yalnız, sağlıklı ilişkilenme problemi olan kişiler genellikle kendi kaygılarını onlara hissettirecek bir partner bulurlar. Yani, farkında olmadan da olsa romantik ilişkilerde, yakın ve sağlıklı ilişkilenme problemi yaşayan insanlara çekilirler. Kişi, yakın çevresine her ne kadar ciddi bir ilişki istediğini dile getirse bile, kendisini; yakınlık gösteren birinden uzaklaşırken ya da kendisinden uzaklaşan birisinin ardından giderken bulur. Çocuklukta hissedemedikleri sevgiyi, onlara veremeyecek birisinden almaya çalışırlar. Aslında istedikleri sevilmeye değer olduklarını görmektir. Öte taraftan, çocuklukları boyunca ihmal edilen ya da ebeveynleri tarafından ‘bir ilgili, bir ilgisiz’ tutum ve davranışlarla büyütülen çocuklar için sevgi; yetişkinlik döneminde de sevgiyi vermekte zorlanan ya da bir sevgi gösterip bir göstermeyen partnerlerden alınmaya çalışılır. Sevgi onlar için bazen korkulan, bazen kazanılması için peşinden koşulması gereken bir duygudur. Her ne kadar yakınlaşmak istediklerini düşünseler bile bir kişinin yakınlarına geldiği zaman onları sevmeyeceğine dair kaygı hissedebilirler.  Çocukluk döneminde bir ilişki içinde, kendi gerçeklikleriyle sevilme, kabul edilme duygusunu deneyimleyemedikleri için yetişkinlik dönemlerinde de romantik ilişkilerinde kendi gerçeklikleriyle nasıl var olabileceklerini bilemeyebilirler. Gerçekten yakın ilişkilenmeyi deneyimleyebileceği, bağ kurabileceği, özetle sağlıklı bir ilişki yaşayabileceği bir ilişki içine girdiği an, o ilişkiyi sabote edebilir ve o kişi ile arasına mesafe koyabilir. 


Yakın ve sağlıklı ilişkilenme problemi olan kişiler, kendilik değeri problemini aşıp kendi varoluşlarıyla sevilmeye değer olduklarını içselleştirene kadar, kendilerini ilişkiler üzerinden tanımlamadıkları zaman ve ilişkiler hayatlarındaki tek beslenme kaynağı olmadığı zaman yani ‘ben’ olabilmeyi başarabildikleri zaman, sağlıklı ilişkilenebilen diğer insanlarla karşılaşırlar. İlişkilenme problemleri devam ettiği sürece, kendileri gibi ilişkilenme problemi yaşayan insanlarla denk düşmeleri ve ‘Neden sürekli benzer insanlarla karşılaşıyorum?!’ diye sorgulamalarına oldukça sık rastlanır. Bu sebeple de psikolojik destek almaları sağlıklı ilişkiler yaşayabilmeleri açısından oldukça önemlidir. 


Önceki ve Sonraki
Haberler